FETÖ’nün ‘Askeri Casusluk’ Kumpas Davası Açıldı
8 Ağustos 2022
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunca hazırlanan iddianamede, aralarında emekli Albay İbrahim Sezer’in de olduğu 63 kişi müşteki, eski emniyet müdürü Nazmi Ardıç’ın da aralarında bulunduğu 43 kişi ise sanık olarak yer aldı.
İddianamede, 28 Nisan 2010’da yurt dışından gönderildiği anlaşılan bir e-mail ihbarı ile Vika, Dilara ve Gül isimli kişilerin liderliğindeki fuhuş çetesinin yurt dışından kadın getirterek zorla fuhuş yaptırdığının iddia edildiği belirtildi.
Bu çete içerisinde18 yaşından küçüklerin de bulunduğu ve fuhuş yaptırılan kadınların uyuşturucu bağımlısı haline getirildiği öne sürülen ihbarda, ayrıca İbrahim Sezer isimli o tarihte subay olarak görev yapan kişinin de fuhuş çetesi olarak gösterilen Vika, Dilara ve Gül isimli kişilerle irtibatlı olduğu, sık sık Kadıköy’deki ikametini fuhuş amaçlı kullandığının iddia edildiği aktarıldı.
İddianamede, asker olduğu tespit edilen Zeki Mesten’in de bu fuhuş örgütü ile irtibatlı olduğu yönündeki ihbar doğrultusunda İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince soruşturma başlatıldığı ifade edildi.
Bu soruşturma kapsamında, ihbarda ismi geçen İbrahim Sezer’in bir arkadaşına ait olup ara sıra uğradığı ve anahtarı kendisinde bulunan Kadıköy’deki evde arama yapıldığı, birtakım fiziki belgeler ile dijital materyallere el konulduğu ve özellikle bu dijital materyallerdeki bilgiler gerekçe gösterilerek suçlamalar yapıldığı vurgulandı.
155 Polis hattına gelen “fuhuş” ihbarları
İddianamede, bu gelişmelerin akabinde 2 ve 4 Ağustos 2010’da 155 Polis İhbar Hattı’na gelen ihbarla TSK içerisinde bir fuhuş çetesi olduğu, bu çetenin özel olarak kiraladığı evlerde temin ettiği kadınlarla üst düzey komutanların, subayların ve öğrencilerin fuhuş yapmasının sağlandığı yönünde iddialarda bulunulduğu bildirildi.
Bu iddialara dayalı olarak ihbarda ismi geçenlerden Emrah Karaca adına çıkartılan arama kararı ile Mehmet Emrah Küçükakça’nın evinde, Burak Bekar adına çıkartılan arama kararıyla Burak Çetin’in evinde ve Deniz Mehmet Irak’ın evinde aramalar yapıldığı bilgisine yer verilen iddianamede, aramalarda ele geçirilen dijital materyallere el konulduğu aktarıldı.
İddianamede, haklarında arama yapılan kişilerin evlerinde bulunan dijital materyallerdeki verilerde; sanıkların bir kısmının fuhuş, şantaj ve tehdit amaçlı suç örgütü kurduğu, kiminin örgüt üyesi olduğu, birçok TSK personeli hakkında kişisel verileri hukuka aykırı şekilde temin edip örgüte teslim ettikleri, devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin ederek örgüt arşivine ulaştırdıkları, özel hayatın ve haberleşmenin gizliliğini ihlal ettikleri iddiasıyla soruşturma yürütüldüğü anlatıldı.
Bu soruşturma kapsamında o tarihte İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde görevli polislerin çeşitli arama, el koyma, yakalama, gözaltı, gözaltı uzatma, dinleme, teknik takip, dijital tespitleri, dijital inceleme tespitleri, kaset incelemesi gibi usule ilişkin konularda görev aldıkları belirtilen iddianamede, yürütülen soruşturma sonucunda ilgili savcılık tarafından İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açıldığı hatırlatıldı.
Askerin TÜBİTAK projelerini engellemeye çalıştıklarını iddia ettiler
Subayların içinde olduğu iddia edilen suç örgütünün, TSK, TÜBİTAK, HAVELSAN ve GES Komutanlığı gibi devletin en stratejik kurumlarında yapılanmaya gittiği, örgütün arşivinde bulunan İbrahim Sezer’e her türlü bilgi, belge ve materyallerin gönderildiği, özellikle TÜBİTAK tarafından TSK içinde yürütülen ve ülke yararına gerçekleştirilen projeleri durdurmaya, yavaşlatmaya ve engellemeye çalıştıkları, casusluk faaliyetleri kapsamında elde ettikleri bazı belge ve projeleri yabancı ülkelere pazarladıklarının, söz konusu İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davanın iddianame içeriğinde ileri sürüldüğü vurgulandı.
İddianamede, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan ve bu davanın müştekisi olan kişiler hakkında önce mahkumiyet kararı verilmesi, sonrasında beraat etmelerine kadar devam eden adli süreçle ilgili bilgilere yer verildi.
İddianamede, kamuoyunda “Askeri Casusluk” soruşturması olarak bilinen soruşturmayı yürüten kişilerin düzmece delillere dayanarak örgütlü bir şekilde soruşturmalar yaptıklarının anlaşılması sonucu, o tarihte İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde görev yapan ve bu soruşturmalarda görev alan ilgili emniyet personeli hakkında soruşturmaya başlandığı vurgulandı.
“Askeri Casusluk” davasındaki delillerden telefon tape kayıtlarında yapılan yanlışlığın resmi yazı ile bildirilmesine rağmen bu durumun iddianamede yer aldığı, başka kişi adına çıkartılan ihbar ve arama kararlarına rağmen ilgili dosyanın sanıklarından Mehmet Emrah Küçükakça’nın evinde arama yapıldığı aktarıldı.
Fuhşa dair tek bir tape yok
İddianamede, elde edilen dijitallerin uzun bir süre gerek soruşturmada gerekse yargılama aşamasında ilgili sanık ve avukatlarının erişimine açılmayıp savunma haklarının ciddi şekilde kısıtlandığı, sanıkların örgüt kapsamında fuhuş yaptırdıkları ya da yer temin ettiklerinin iddia edildiği ancak fuhuş çeteleri ile tek bir telefon kayıtlarının dahi olmadığı, fuhuş yaptırılan herhangi bir kadının bulunmadığı kaydedildi.
Yine soruşturma dosyasında sanıkların askeri ve siyasal casusluk yapmak kaydıyla bir araya geldiklerinin öne sürüldüğü ancak dosya kapsamında tespit edilen herhangi bir yabancı ülke temsilcisi ya da ajanın dosyada bulunmadığı anlatılan iddianamede, aramalarda ele geçirildiği iddia edilen dijital materyallerin sanıklar tarafından oluşturulduğu tespitinin adli raporlara göre mümkün bulunmadığı belirtildi.
İddianamede, bu hususlar bir bütün olarak ele alındığında, “Askeri Casusluk” soruşturmasının başladığı andan itibaren soruşturma aşamalarında görev alan ve o tarihte İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde görevli müdür, müdür yardımcısı, emniyet amiri ve polis memuru gibi görevlerde bulunan kişilerin söz konusu soruşturma işlemlerinde çeşitli usulsüzlükler yaptıkları ifade edildi.
FETÖ’nün talimatıyla yaptılar
“Askeri Casusluk” soruşturmasında çok sayıda kişi hakkında dinleme yapıldığı, usulüne uygun olmayan ve gerçeğe aykırı bazı tapeleştirmelerin yapıldığı, yine arama ve el koyma işlemi yapılan çok sayıda kişiye ait dijitallerin mevcut olduğu, bunların delil olarak toplanması, imajlarının alınması ve incelenmesinde çeşitli usulsüzlüklerin yapıldığı, çok sayıda kişinin mağduriyetine ve mahkumiyet kararı almasına sebep olunduğu, sanıkların bu usulsüz eylemleri FETÖ’nün emir ve talimatlarıyla yaptıkları anlatıldı.
İddianamede, sanık Nazmi Ardıç’ın “kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği”, “görevi kötüye kullanma”, 48 kişiye karşı “iftira”, 2 kişiye karşı “hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek”, “kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak”, 35 kişiye karşı “kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma”, “devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme” ve “siyasal veya askeri casusluk” suçlarından toplam 247 yıl 3 aydan bin 31 yıl 6 aya kadar hapsi istendi.
Sanık Ahmet Davulcu’nun 35 kişiye karşı “kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma”, “görevi kötüye kullanma”, “iftira”, “kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği”, “devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme” ve “siyasal veya askeri casusluk” suçlarından 178 yıl 9 aydan 874 yıl 6 aya kadar hapsi talep edildi.
İddianamede, diğer sanıkların da benzer suçlardan 6 yıl 3 ay ile 800 yıl arasında değişen çeşitli suçlardan hapisleri istendi.
Başsavcılık tarafından onaylanan iddianame, İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi.
Mahkeme heyeti, tensip zaptında dosyanın müştekilerine duruşmanın günü ve saatinin bildirilerek adreslerine çağrı kağıdı gönderilmesine karar verdi.
Firari sanıklar Ahmet Davulcu, Ahmet Taş, Ahmet Erkut Can ve Dursun Ali Demir hakkında yakalama kararı çıkarılmasına karar veren heyet, gizli tanık “Garson”un ifadesinin celse arasında alınmasına hükmetti.
Sanık ve müşteki sayısının çokluğu nedeniyle yargılamanın Silivri Ceza ve İnfaz Kurumu karşısındaki salonda yapılmasına hükmeden heyet, ilk celsenin 20, 21 ve 22 Aralık’ta yapılmasını kararlaştırdı.
Davanın süreci
Kapatılan İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, “şantaj ve askeri casusluk” iddialarına ilişkin emekli Albay İbrahim Sezer’in de aralarında bulunduğu 4’ü tutuklu 56 sanığın yargılandığı davaya ilişkin kararını 2 Ağustos 2012’de açıkladı.
Bütün sanıkların “fuhuş” ve “askeri casusluk” suçlarından beraatlarına hükmeden heyet, sanıklar İbrahim Sezer, Tamer Zorlubaş, Mehmet Seyfettin Alevcan ve Deniz Mehmet Irak’ın tahliyesine karar vermişti.
Tuğamiral Şafak Yürekli’nin “suç örgütüne yardım etmek ve yasaklanan bilgileri temin etmek” suçlarından 2 yıl 7 ay 20 gün ve emekli Albay İbrahim Sezer’in de “suç örgütü üyeliği, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri kullanmak ve özel hayatın gizliliğini ihlal” gibi suçlardan 15 yıl 7 ay 14 gün hapisle cezalandırılmasına karar veren heyet, benzer suçlardan eski TÜBİTAK Daire Başkanı Yücel Çipli’nin 13 yıl 6 ay 15 gün, eski TÜBİTAK görevlisi Merdan Metin’in 8 yıl 4 ay, Yarbay Mehmet Seyfettin Alevcan’ın 15 yıl 7 ay 14 gün, Zeki Mesten’in 11 yıl 3 ay, Tamer Zorlubaş’ın 7 yıl 11 ay, Yüzbaşı Ebru Nilhan Bozkurt’un 5 yıl 10 ay ve Yüzbaşı Yekdane Ebru Ercüment’in de 9 yıl 2 ay hapisle cezalandırılmasına hükmetmişti
Diğer 36 sanığı da benzer suçlardan 1 yıl 8 ay ile 10 yıl 7,5 ay arasında değişen oranlarda hapis cezasına çarptıran heyet, bir sanığın dosyasının ayrılmasını, 10 sanığın da tüm suçlardan beraatını kararlaştırmıştı.
Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali” kararı
Temyiz incelemesi yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 6 Aralık 2013’te 43 sanık hakkında verilen mahkumiyet ve beraat kararlarını onamıştı.
Onama kararının ardından 43 sanık hakkında yakalama emri çıkarıldı, bu sanıklardan Necmi Yıldırım, Tamer Çetin, Adnan Yılmaz, Alpay Aksu ve Senay Hatice Sarıgöz tutuklanmıştı.
Haklarındaki kararlar onanan 25 sanığın avukatları, “Ergenekon” ve “Balyoz” davalarında kumpas kurulduğu iddialarına ilişkin bazı siyasilerin beyanlarını dikkate alarak, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesine yeniden yargılama talebinde bulunmuştu.
Yeni bir heyet tarafından değerlendirilen talep, 4 Şubat 2014’te “siyasiler ve yazarların beyanlarının, yeni delil olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı” gerekçesiyle reddedildi ve İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin kapatılması üzerine dosya Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmişti.
Davanın tüm sanıkları, yargılamanın yenilenmesi talebinin reddedilmesi üzerine 6 Ocak 2014’ten itibaren Anayasa Mahkemesine “hak ihlali” yapıldığı gerekçesiyle bireysel başvuruda bulundu. Anayasa Mahkemesi de 9 Ocak 2015’te 44 sanığın “haklarının ihlal edildiği” yönünde karar vermişti.
Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi de kararın eline ulaşmasının ardından infaz aşamasında bulunan 44 hükümlünün infazının durdurulmasına ve bu sanıklar hakkında yargılamanın yenilenmesine hükmetmişti. Mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali” yönünde verdiği kararın ardından yeniden görülen davayı 29 Ocak 2016’da karara bağlamıştı.
Dosya kapsamında toplanan deliller, sanık savunmaları, dijital delillerle ilgili bilirkişi raporu ve delillerin toplanmasındaki usulsüzlükleri dikkate alan mahkeme heyeti, sanıkların üzerlerine atılı suçları işlemediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle beraatlerine hükmetmişti.
Mahkeme heyeti, 15 Mart 2016’da ise İstanbul’daki “Askeri Casusluk” davasında, soruşturma ve kovuşturma aşamasında görev almış, hukuka aykırı delil toplayan, temin eden soruşturma ve kovuşturma makamları hakkında hukuki ve cezai sorumluluklarının tespiti amacıyla Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştu.