Albay Zeki Üçok: “Amirallere Suikast Davası Hukuk Tanımazlığın Zirvesidir”

9 Ekim 2012

OdaTV

Türk Silahlı Kuvvetleri’nde sahte belge ürettiği iddiasıyla cemaat mensubu 3 asker hakkında açılan soruşturmayı yürüttüğü sırada kötü muamelede bulunduğu iddiasıyla hakkında dava açılan askeri hakim Albay Zeki Üçok’un duruşması dün Yargıtay’da görüldü. Duruşmada Üçok savunma yaptı.

Son dönemin davalarının TSK’da bir tasfiye süreci olduğunu iddia eden Üçok, askeri hakim olarak son dönem takip ettiği davalara ilişkin değerlendirmelerine de savunmasında yer verdi.

Üçok’un davalara ilişkin değerlendirmeleri şöyle:

Aslında tüm bu yasal düzenlemelere rağmen, askeri yargının bu süreç dışında tutulması hukuksuzdur. Bugün itibarıyla, tüm bu soruşturma ve davaların amacının, Türk Silahlı Kuvvetlerini Türkiye’nin siyasi hayatından dışlamaya ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeniden yapılandırılmasına yönelik olarak yapıldığı konusunda herkesin hem fikir olduğu bu süreç içerisinde yer alan davaları incelediğimizde de askeri yargının dışlanmasının hukuksuz olduğu açık olarak görülmektedir.

POYRAZKÖY DAVASI

Poyrazköy davasında, ihbar üzerine yapılan kazılarda aidiyeti kime ait olduğu belli olmayan bir kısım mühimmatın bulunması bahane edilerek, mühimmat üzerinde parmak izi ve DNA’sı bulunmayan       2 amiral,9 subay 3 astsubay hakkında hükümeti devirmek amacıyla silahlı örgüte üye olmak suçlaması ile Beşiktaş adliyesi hakim ve savcılarınca dava açılmıştır. Bu soruşturma kapsamında tutuklanan 3 subay, 2 yıl 8 aydır tutuklu bulunmaktadırlar. Bu davada da, kazılarda bulunan mühimmatın bu asker kişiler tarafından birliklerinden alındığı iddiasının gerçek olduğunu varsaysak bile, 14 muvazzaf askerle hükümet devrilemeyeceğine göre, bu suçta ancak askeri eşyayı çalmak ve askeri isyan suçu olabilir ki, bu suçların yargılama görevi de kesin olarak askeri yargıya aittir.

KAFES PLANI

Kafes Eylem Planı davası, adeta Poyrazköy davasının bir devamı niteliğinde yaratılmış bir komplodur. Çünkü, sözde Kafes Eylem Planının yer aldığı iddia edilen DVD bulunmadan önce, Beşiktaş savcıları tarafından, bu iddianamede adı geçen sanıklara, Kafes Eylem Planı ile ilgili sorular sorulmuştur. Bu komplo davası kapsamında Türkiye’de yaşayan, Ermeni ve Yahudi kardeşlerimize suikast yapacakları iddiası ile tutuklanan üç subay 7 ay 12 gün tutuklu kalmışlardır. Bu davada da klasik Beşiktaş adliyesi suçlaması olarak 2 amiral,15 subay ve 13 astsubay hakkında hükümeti devirmek amacıyla silahlı örgüt kurmak ve üyesi olmak suçlaması ile dava açılmıştır. Bu iddiaların gerçek olduğunu varsaysak bile 30 muvazzaf asker ile hükümet devrilemeyeceğine göre, bu asker şahısların eylemleri, askeri isyan ve adam öldürmeye teşebbüs etmek suçlarını oluşturabilir ki, bu suçların yargılama görevi de askeri yargıya ve ağır ceza mahkemelerine aittir.

İRTİCAYLA MÜCADELE EYLEM PLANI

Islak İmza davası, kamuoyunu en çok meşgul eden davalardan birisi olmasına karşın, en kötü planlanmış komplolardan birisidir.Bu davada Genelkurmay Başkanlığında görevli bir subayın, tek başına ‘’ İrtica ile Mücadele Eylem Planı ‘’ isimli tarihsiz bir plan hazırlayarak, hükümeti devirmek amacıyla silahlı örgüt üyesi olduğu iddiasını öne sürülerek, Beşiktaş adliyesi hakim ve savcılarınca dava açılmıştır.İddianamede başkaca asker kişi yer almamaktadır.O halde acaba tek bir subay tek başına nasıl hükümeti devirecektir. İddianamede yazılı olan suçlamaların gerçek olduğunu kabul etsek bile, bu subayın tek başına gerçekleştirdiği bu eylemi, ancak memuriyet görevini kötüye kullanmak suçunu oluşturabilir. Bu suç da Askeri Ceza Kanununun 144.maddesi delaletiyle askeri bir suç sayılmış olup, bu davaya bakmakla askeri yargı görevlidir. Ancak, Beşiktaş hakim ve savcıları yine Askeri Ceza Kanununu, askeri yargıyı ve hukuku yok sayarak bu subayı tutuklamış ve aradan yaklaşık 1,5 yıl geçmesine rağmen serbest bırakmamıştırlar.

AMİRALLERE SUİKAST

Amirallere Suikast davası ise, kanaatimce Beşiktaş adliyesi hakim ve savcılarının, askeri yargıyı yok saymalarının ve hukuk tanımazlıklarının zirvesidir. Çünkü bu davada, teğmen rütbesindeki 17 subayın, amirleri konumunda olan orgeneral rütbesindeki Deniz Kuvvetleri Komutanını öldürmeye teşebbüs ettikleri iddiası ileri sürülmektedir. Eğer bu iddia gerçekse, bu suç tam olarak Askeri Ceza Kanununun 91.maddesinde tarif edilen ‘’Amiri öldürmeye teşebbüs etmek ‘’ suçunu oluşturur ki, bu suçu yargılama görevi hiç şüphesiz askeri yargının görevidir. Ama Beşiktaş adliyesinin hakim ve savcıları bu davada da, Askeri Ceza Kanununu, Anayasal bir kurum olan askeri yargıyı ve hukuku yok sayarak sadece ve sadece kendilerini görevli yargı merci kıldırabilmek için, sözde bu eylemleri de hükümeti devirmek amacıyla silahlı örgüt üyesi olmak olarak saymışlardır.

ASKERİ CASUSLUK VE ŞANTAJ

 Askeri Casusluk ve Şantaj davası, yandaş medya tarafından, Türk Silahlı Kuvvetlerini kamuoyunun gözünde aşağılamak amacıyla, büyük bir iştahla işlenmiş en aşağılık, en seviyesiz komplodur. Bu davada TSK personeli kendi ordusunun sırlarını düşmana satan, kadınları kullanarak şantaj yapan, aşağılık kişilik sahibi insanlar olarak gösterilmek istenmiştir. Bu dava kapsamında 43 muvazzaf asker hakkında dava açılmış, 12 muvazzaf asker ise, Beşiktaş adliyesi hakim ve savcılarınca TCK.nun 326, 327 ve 334 maddelerinde yer alan devletin güvenliğine ilişkin belge ve bilgileri temin etmek, gizli kalması belgeleri açıklamak suçlarını işledikleri iddiası ile tutuklanmışlardır.

Oysaki, Askeri Ceza Kanununun Vatan Aleyhine Cürümler başlığını taşıyan 54.maddesi çok açık olarak  TCK.nun 326,327 ve 334 maddelerinin askeri suç olduklarını ve bu suçlara bakmaya askeri mahkemenin görevli olduğunu düzenlemiştir. Hatta bu dava kapsamında tutuklu olan Yzb.Esin Tolga UÇAR, As.C.K.nun 54.maddesi delaletiyle devletin güvenliğine ilişkin belge ve bilgileri temin etmek,gizli kalması gereken belgeleri açıklamak suçlarının, askeri suç olduklarını ve bu suçlara ilişkin yargılama görevinin, askeri mahkemelerin görevi olduğunu, bu nedenle hakkında Donanma Komutanlığı Askeri Savcılığınca soruşturma açılması talebi ile 20 Ocak 2011 tarihinde dilekçe yazarak Donanma Komutanlığına müracaat etmiştir.Donanma Komutanlığı da 17 Şubat 2011 tarihli cevabi yazısında TCK.328 maddesinde yer alan suçun adliye mahkemelerinde görülecek suçlardan olmadığını,bu suça ait davalara bakma görevinin askeri mahkemelere ait olduğunu bildirmiştir.Ancak, nedendir bilinmez, bu suçlara bakma görevi askeri yargıya aittir diyen Donanma Komutanlığınca, bugüne kadar herhangi bir soruşturma açılmamıştır.

Bu davaya ilişkin olarak geçtiğimiz günlerde İstanbul 11.Ağır Ceza Mahkemesi 43 muvazzaf ve 24 emekli asker ve sivil hakkında yargılamayı tamamlayarak TCK.nun 326,327,328,329,330 ve 334.maddelerinden muhtelif cezalar vermiştir.Mahkeme başkanı hükmü açıklamadan önce yaptığı konuşmada özet olarak ‘’Türk hukuk tarihinde bir ilki gerçekleştirdiklerini,bir mahkemede ilk defa devletin güvenliğine ilişkin belgeler ile ilgili karar verildiğini,bu nedenle bazı hatalar yapmış olabileceklerini,ancak bir hata varsa Yargıtay’da düzeltilebileceğini.’’ söylemiştir.Ben şimdi bu konuşmanın neresini eleştireyim.Bugüne kadar askeri yargının devletin güvenliğine ilişkin onlarca karar verdiğini mi söyleyeyim,yoksa bunu bilmemesi imkansız olan 11.Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının Türk hukuk tarihi içerisinde askeri yargıyı görmezden gelip yok saymasını mı söyleyeyim,yoksa bu suçlara bakma görevinin askeri yargıya ait olduğunu söyleyip soruşturma emri vermeyip komplo olduğu ta başından belli olan bu yargılama sürecinde suçsuz, masum, kahraman askerlerini, haklarında cemaat üyesi oldukları dair bir çok basın yayın organında iddialar bulunan, görevsiz mahkemelerin insafına terk eden, nezdinde askeri mahkeme kurulmuş bulunan yetkili komutanlıkların vicdanlarına mı haykırayım.

Tüm bunlardan ders alınmamış olacak ki aynı komplo bu defada İzmir’de tekrarlanmaktadır. Tıpkı iki yıl önce olduğu gibi aynı tezgah devreye sokulmuş, bir çok general, amiral, subay, astsubay, emekli askerler, kesin olarak askeri yargının görevine giren devletin güvenliğine ilişkin belgeler ile ilgili suçlar olan TCK.326,327,328,329,330 ve 334.maddelerinden haklarında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmekte olan soruşturma kapsamında tutuklanıp hapis edilmektedirler. Buna karşın ise, basında yer alan haberler üzerine Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliği soruşturmanın askeri yargının görev alanına girdiğini açıklamak yerine, tutuklamaların casusluk nedeniyle değil devletin güvenliğine ilişkin belgelere ait suçlardan olduğunu basın bildirisi ile duyurarak adeta görevsiz olan sivil yargının uygulamalarını onaylamaktadır. Yazıktır, günahtır. Bu insanlara yapılan bu zulüm sadece Anayasamızın doğal hakim ilkesine, Askeri Ceza Kanununun 54.maddesinin amir hükmüne aykırı değildir. Bu yaklaşım aynı zamanda demokratik hukuk devletinin temel ilkelerine ve en temel insan haklarına aykırıdır. Sayın komutanlar,değerli askeri yargıçlar, savcılar sizlere sesleniyorum,hukuk bir gün hepimize lazım olacak,askeri yargınıza ,hukuki haklarımıza sahip çıkın,yoksa bir gün sizinde ihtiyacınız olduğunda ,tıpkı Hitler Almanya’sın da anlatılan hikayedeki gibi bir de bakacaksınız ki, etrafınızda hiç kimse kalmamış.

BALYOZ DAVASI

Balyoz davası, kanaatimce Türk hukuk tarihine kara bir leke olarak geçecek, tam anlamıyla skandal bir davadır.Bu davanın hukuksuzluğuna ilişkin somut deliller ortaya kondukça, Nasrettin Hocanın kazanı misali,sürekli yeni hukuksuzluklarla dolu, yeni davalar doğuran skandallar bütünü bir davadır.Bugüne kadar Balyoz 1,Balyoz 2 ve son olarak da Balyoz 3 olarak hukuk skandalları tarihindeki yerini almıştır.

Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan yaklaşık 40.000 subay ile 80.000 astsubayın onayı, hatta bilgisi ve haberi olmadan Balyoz 1 iddianamesinde sanık olan 196, Balyoz 2 iddianamesinde sanık olan 28 ve Balyoz 3 soruşturması kapsamında 143 şüpheli olmak üzere toplam, sadece ve sadece 367 subay ve astsubayın darbe yaparak hükümeti devireceğini iddia edilmektedir. Yandaş mütareke basını da, bu skandal ötesi suçlamaları, bir çok düşman devletinin medyasının dahi yapmayacağı derecede aşağılık ve düşmanca bir tutum ile Türk Silahlı Kuvvetlerini kamuoyu nezdinde aşağılamak amacıyla, hunharca bir karalama kampanyasına dönüştürmüştür.

Scroll to Top